Fransa

Paris

Romantizmin ve modernitenin başkenti Paris. Kültürün, sanatın, modanın kalbinin attığı, ruhunun dolaştığı yer adeta. Bugün 18. yüzyıla ve tarihe aynı sokaklardan geçerek ulaşabilirsiniz. Seine Nehri tüm şehri kat ederken, üzerinde yapabileceğiniz bir tekne gezisi, Paris’in panoramasını hemen kaldırımların ötesinde ayaklarınıza getirecek. Seine’in hemen kıyısındaki Notre Dame Kilisesi kamburunu üzerinde taşıyarak selamlar ziyaretçilerini. Quartier Latin, hem geçmişte hem de bugün gündelik yaşamın kalbinin attığı en güzel bölgelerinden. Edith Piaf’ın, Yves Montand'ın, Jacques Brel'in yankılandığı sokaklar eşsiz Fransız mutfağının, şaraplarının ve peynirlerinin en güzel örneklerinin bulunabileceği caddelere açılır… Champs Elysees bu caddelerin en büyüğü olarak belirir ve ucunda da Arc de Triomphe sizi karşılar… Sokaklarsa café’lerde son bulur; bir kahve, küçük bir pasta Sartre’ın Hugo’nun masalarının yanında sohbete bahane olur… Père-Lachaise Mezarlığı dünyanın en önemli insanlarını yolculayan en estetik, en bakımlı, en saygı değer yerlerinden Paris’in…

Kitabevleri, tiyatrolar, Gustave Eiffel'in modern simgesi Eiffel Kulesi, Paris'e tepeden bakmanın hazzını sunar. Sadece burada görebileceğiniz sanat eserlerinin dünyadaki tek adresi Louvre, modern sanatın en özel örneklerinin sergilendiği Pompidou ya da Orsay gibi yüzlerce müze hem güncel sanatın hem plastik sanatların eşsiz örneklerine ev sahipliği yapar. Şehrin en yüksek noktası bir pazar sabahı ayinine tanıklık edebileceğiniz Sacre Coeur ve hemen yanındaki bohem Paris ruhunun çoğaldığı Montmartre'daki sokak ressamları ve müzisyenleriyle capcanlı bir sanat dünyası komşu olduğu Dali Müzesi kadar coşkun… Versailles Sarayı bu coşkunluğun dinginliğe kendini bıraktığı en güzel bahçelerden.

Côte d’Azur

Fransa'nın güneyinden Akdeniz’e uzanan ve ona dönen yüzüdür Côte d'Azur. Fransız Riviera’sı olarak da bilinir. Şıklık ve eleganlıkla eş anlamlı olan bölge Nice, Cannes, Antibes ve St. Tropez’in toplamından oluşur. Her biri bir cennet olan bu adlar en kalabalığından en tenhasına her ihtiyacı karşılayan büyük bir potansiyel…   Avrupa'nın en lüks tatil güzergahlarından biri olan Côte d'Azur, sahil şeridi boyunca uzanan limanlarıyla, tekne ve yat turizminin de önemli merkezlerinden biri. Mükemmel denizi ve imkanlarıyla tatilin en uç noktalarını yaşayabileceğiniz en nitelikli yerlerden biri olarak öne çıkar…

Cannes şehriyse 1940’lı yılların ikinci yarısından itibaren dünyanın en önemli sinema etkinliklerinden olan Cannes Film Festivali’ne ev sahipliği yaparak diğer şehirlerden farklılaşır. Yılın bu döneminde Cannes caddelerinde dünyanın ve Hollywood’un ünlülerini görmek oldukça yüksek ihtimaldir. Nereye giderseniz gidin Côte d'Azur’de Fransız mutfağından çok, bir Akdeniz mutfağı sizi karşılayacaktır.

Normandiya

Fransa'nın kuzeydoğusunda yer alan Normandiya, dünya tarihini değiştiren en önemli çıkarmalardan birinin adını taşır. Alman cephesinin gerilemesini sağlayan bölge diğer yandan Rouen, Caen, Bayeux, Le Havre’ı barındırarak İngiltere’ye cepheden bir bakış atar… Aralarındaki Manş, Fransa’yla bağlantının da adresidir… Ve elbette Mont St. Michel Manastırı bu bağlantının deniz ortasındaki simgesi muhteşem yapı olarak göz kamaştırır… Masallardaki şatoları andıran gotik tarzıyla kat kat göğe yükselen yapı 8. yüzyıldan kalma en önemli yapılardan biri… Med-cezir efektiyle etkileyiciliğine hayret katan muhteşem bir duygu seli tıpkı sular gibi gidiyor ve geliyor… Tüm uzun sahilleri boyunca yaşanılan muhteşem anlar gibi…

Kültürel olarak da zengin bir bölge Normandiya… Camembert peyniri, meşhur inekleri ve elmadan yapılma Cidre ile de birlikte anılır. Deniz ürünleri Normandiya mutfağının vazgeçilmezi olarak ağızlarda inanılmaz lezzetler  bırakır. Monet’nin yaşadığı Givenry Kasabası tıpkı ressamın resmettiği bir duygu akışını yansıtır ya da Ulusal Kahraman Jeanne d’Arc’ın yakıldığı meydan yaşayan ama bir o kadar efsane Ortaçağ’ın en derinlerinden fırlamış bir kent gibi Rouen’i öne çıkarır… Ve büyük saat hala o tarihlerden bir saat dilimini gösterir gibi sizi geçmişte bırakıyor…

Loire Vadisi

Tüm bölgelerden farklı bir bölge Loire Vadisi; ‘Yüzyıl Savaşları’ndan korunma amacıyla kurulmuş şatolarıyla öne çıkan ancak ardından yüzyıllar içinde muhteşem masalsı bir bölgeye dönüşüvermiş… Rabelais’den Balzac’a ardından bir çok yazarın, şairin yanı sıra Proust’a ilham olmuş bir tarihin tüm güzelliğini barındıran mükemmel bir coğrafya Loire… Doğal güzelliğinin yanı sıra şatolarıyla ünlü olan bölge yaklaşık 1000 km uzunluğuyla Fransa'nın en uzun nehri Loire Nehri’ne de yataklık eder. Vadide 30'a yakın şato bulunmakla birlikte, bunların en bilineni karakteristik yapısıyla Chambord Şatosu. 500 yıllık tarihi geçmişi ve yüzlerce odası ve salonuyla görkemli bir yapı. Bir diğeri Ten Ten’in maceralarına konu olan ve buradan esinlenilen Cheverny Şatosu. Ortaçağ'dan rönesansa uzanan bir dönemin takip edilebildiği bir tarihsellikle sıralanan şatolar, derebeyliklerin güçleriyle özdeş bir görkeme ve mimariye sahip…

Bölgenin bir diğer özelliği de eşsiz güzellikteki parkları. İnanılmaz güzellikteki bu bahçeler binlerce çiçeğin, ağacın yer aldığı, desenleri ve düzeniyle insanı hayrete düşüren bir sanatı içeriyor… ‘Fransa’nın Bahçeleri’ unvanıyla bunu sonuna kadar hakkettiğini ispat eden bahçeler renklerin tüm skalalarında birbirine en uyumlu halleriyle yansıyorlar nehirde… Cennetin yeryüzündeki yansıması belki de; özellikle baharda yeniden doğan çiçekler yeniden can veriyor vadiye…  Vadi deyince akla gelen bağlar, şarapların izinde sürdürüyor varlıklarını…Bölgeye has lezzetler tıpkı görsel zenginlik gibi hayatın tadında da bir değer yaratıyor…

Aix-en-Provence

Fransa’nın güneydoğusunda, lavanta tarlalarıyla kaplı, mis kokulu topraklar… Emile Zola, Van Gogh, Samuel Beckett gibi dâhilere ev sahipliği yapmış; çeşmeler, anıtlar, gotik mimari eserleri ile dolup taşan bir şehir ve bölge…

Buraya gelmişken, modern sanatın “babası” olarak bilinen Paul Cezanne’ın atölyesini gezmeden dönmek olmaz. Tabii bir de, Aix-en-Provence yakınlarındaki mini kasabaları… Rhone Nehri kıyısında, yüksek surları ile varlığını sürdüren Avignon ve gotik mimarinin en etkileyici eserlerinden olan Papalık Sarayı; Antik Roma dönemine ait eserleri, amfi tiyatrosu ve yeraltı tünelleri ile Arles; sokaklarındayken kendinizi bir filmin içerisindeymiş gibi hissetmenize sebep olacak olan Moustiers-Sainte-Marie…

Tüm bu doğa ve tarihin yanında; bir de tatmaya doyamayacağınız peynirleri ve yerel ürünleri ile, görülmeye değer bir coğrafya…

Pirene Kasabaları

Pireneler… Fransa’yı İber Yarımadası’ndan ayıran; fakat yine de gezginlerin yolunu kesmeyen, sarp fakat naif sıradağlar… Her iki yakası da görülmeye değer olsa da, Fransa sınırları içerisinde kalan ve Midi-Pireneler olarak adlandırılan bölge, hem tarihi hem de doğası bakımından gezginler için daha doyurucu olacaktır.

Bölgenin baş şehri Toulouse olsa da; diğer şehirleri de taşıdıkları tarihi izler ile en az Toulouse kadar gezilmeye değerdir. Ortaçağ’da Hıristiyan bir tarikat olarak yola çıkan, fakat reenkarnasyon vb. aşırı görüşleri ve kiliseyi reddeden fikirleri sebebiyle istavroz edilen Katharların ortaya çıktığı ve ünlü ressam Toulouse-Lautrec’in doğduğu yer olan Albi de; çikolata fabrikası ve bahçeleri ile ünlü Cordes-sur-Ciel de; Avrupa’nın en büyük kalesine ev sahipliği yapan Carcassone da bu bölgede yer almaktadır. Ve tüm bu küçük kasabalarda tanık olduğunuz tarihi doku sizi yüzyıllar önceye götürmeye yetecektir…

Alsace

Kutsal Roma İmparatoru Şarlman’ın vefatının ardından, haleflerinin Alsace’ı paylaşmalarının oldukça güç olmasına şaşırmamak gerekir!

Bölgenin baş şehri Strazburg, Avrupa Parlamentosu’na ev sahipliği yapmasının yanı sıra; bir yandan da müzeleri, tiyatroları, operaları ve festivalleri ile dinamizmini asla kaybetmeyen bir şehirdir. Colmar ise; Georges Duhamel’in 1931’de yazdığı üzere, “dünyanın en güzel kasabası” olarak tanımlansa mübalağa edilmiş olmayacaktır. Tarihi ve mimari çeşitliliği sebebiyle, sahip olduğu varlık, Colmar’ı hiç şüphesiz sıra dışı bir şehir haline getirmektedir.