Brezilya

Amazon

Neredeyse tüm ülkeyi ve hatta komşuları dahi sarıp sarmalayan bir nehir Amazon. Peru’da doğup dağlar, ormanlar, aşarak, kıvrım kıvrım geçtiği yerlere yaşam veren dünyanın en büyük debisiyle Atlas’a dökülen, genişliği kilometrelerle ifade edilen devasa bir nehir Amazon. Ve dünyanın ciğerini oluşturan yine kendi gibi devasa ağaçlarıyla ormanları binlerce yaşamı var eden bir atmosfer gibi işler... ‘Amazonosfer’ alanı artık dünyanın bir diğer katmanı gibidir...

Yolculukların başladığı yer, küçücük bir şehir Manaus. Tiyatro binasının muhteşemliğiyle daha da güçlü kılıyor kendini Amazonlar’a yakışır bir şekilde. Ardından geçiliyor Amazon’a; bildiğimiz ormanlar değil ya da ağaçlar; bildiğimiz nehir değil buralar üzerinde tur yapılan bir deniz adeta; ağaçları örten, dallarından tutularak ilerlenen bir macera... Yarattığı habitat, fauna ve florasıyla başka bir evreye taşıyor buraları binlerce kuş türü, binlerce bitki... Dev Timsahlar, nesli tükenmekte olan Pembe Yunuslar ve daha görülmemiş ya da gördüklerinizle kıyas dahi kabul etmeyecek kadar büyük diğerleri... Her geçen gün bir yenisi keşfedilen yerliler, kabileler... Tüm bunları saklamak içinse gereken dev bir Amazon sadece... Ve sadece siz...

Salvador

Bahia’nın en önemli şehri Salvador ve verimli topraklarında yeşerttiği edebiyat Jorge Amado’yla vücut buluyor. Amado bu topraklardan dal veriyor; bölgenin en sarih anlatımını yazıyor; dünyanın diğer ucuna tercümanlık yapıyor... Eski ve yeninin karşılaşması Salvador’da görünür kılınıyor. 1500’lerden kalma eski şehir hala korunuyor. Eski evler, eski sokaklar, renkli binalar hepsi Salvador’un kendi rengi haline gelmiş. Tüm karma yapılar şehrin özelliği haline gelmiş; kiliseler, müzeler, hepsi İspanya’nın etkileri...

Afro-Brezilya ağırlığının her tarafta hissedildiği Salvador, yılların işçiliğini ele veriyor. Ortak kültürün izlerini taşıyor; danslar (özellikle capoeira), müzikler bu şekliyle biçimleniyor. Zevkler, eğlenceler, seyircisi değil öznesi olacağınız karnavallar buranın bir parçası artık. Çünkü Salvador hepsi...Tıpkı eski şehir ile sahili birbirine bağlayan yüz yıllık asansör gibi buluşturuyor aşağıyla yukarıyı... Sahiline vurulan dalgalar insanı sarhoş edercesine bağlıyor kendine, deniz çekildiğinde yerleşen hava dört bir tarafta oluşan ayrı ayrı göller bir doğa keyfinin de adı oluveriyor...

Rio de Janeiro

Kutsanan ve korunan bir şehir Rio de Janeiro. Corcovado’dan seslenen, şehre kollarını açarak ona sahip çıkan İsa heykeli devasa bir hissiyatla sarıyor tüm bedenleri; dünyaya sesleniyor adeta... Buraya konuşlanması rastlantı değil; şehre hâkim, onu sabah akşam izleyen, tüm şehri en tepeden gören yer burası... Karşısında teleferik bu şehre inen çıkan, onun gece ve gündüz ayrı ayrı güzelliğini keşfetmek isteyenler için yapılmış sanki... Bir eğlence kenti burası, gündüzü muhteşem plajlarında, geceleriyse eğlencelerle, danslarla (özellikle samba) bütünleşmiş, hatta dünyaca ünlü Rio Karnavalı’nın ev sahipliğinde rengârenk bir dünya.

Diğer tarafta ‘Tanrı Kent’ misali favelalar yoksullukla mücadele ederek bir yaşamı var etmeye çalışıyorlar. Teneke evler, karanlık sokaklar ve suç oranlarıyla başka bir Rio de Janeiro burası. "Öteki mahalle"de işler pek yolunda değil maalesef. Ama iki tarafı da birleştiren Maracana ibadethanesi herkesi bir araya getiren futbolun en önemli parçası. Bir müze adeta, futbolun müzesi; diğer yandan Brezilya’nın ve onun tutkusunun müzesi... Dünyanın en büyük stadyumlarından bir tanesi; sınıfları ortadan kaldıran, birbirine sarılmalarını sağlayan en önemli figür... Rio de Janeiro ayrımı da birlikteliği de gösteren gösteri ve eğlence dünyasının en önemli kenti...

Sao Paulo

Papazların kurduğu büyük bir şehir Sao Paulo. Güney Amerika’nın en büyük şehri. Bir metropolden söz ediliyor; bir ticaret ve finans merkezi ve büyük bir liman kenti. Kahve plantasyonları ve petrolle birlikte zengin bir alt yapıya sahip Brezilya için önemli bir çark Sao Paulo; Güney Amerika’nın Chicago’su bir nevi. Portekizce’nin Güney Amerika şubesi.

Dev binalarla kolonyal dönem binaları arasına sıkışmış bir büyük kent. Hepsi özellikli hepsinin bir anlamı var öyle ki. Şehrin çeşitli yerlerindeki heykeller kurucudan, isim babasına, keşfedene kadar bir çok aziz ve papazın ismini taşıyor. Sé Katedrali tüm görkemiyle dikiliyor önde; göklere çıkıyor mimari, bulutlara değiyor adeta. Tüm Latin Amerika’nın meyvelerinin ve sebzelerini toplandığı, yapısıyla da insanı hayrete düşüren Marcodo; müthiş bir pazar yeri... Ya da şehrin tren garı, borsa binası, onlarca müzesiyle hepsi görülmeye değer, şehrin büyüklüğüne büyüklük katan değerler olarak öne çıkıyor. Her yer keşfedilecek yeni bir alan tıpkı Niemeyer’in gerçekleştirdiği devasa park alanı gibi... Hepsi Paulistanolular için geçmişiyle rabıta kuracağı bir alan olarak korunmuş... Sao Paulo tüm Brezilya’nın özeti gibi karma, hareketli ve yaşayan bir şehir...

Iguazu Şelalesi

Irai ve Atuba’nın birleşmesiyle oluşan suyun yeryüzünden kopup üç ülkeyi birbirinden koparmasıyla oluşan bir doğa harikası Iguazu. Yerin dibine giriyor sanki... Yer yarılıyor ve Şeytan’ın Boğazı’ndan içeri giriyor tüm sular. Susamış bir canavar sanki. Gürültüsü Arjantin’den Paraguay’dan duyuluyor... Kana kana içiyor suyunu... Bir sis dumanı kaplıyor ortalığı, içinde yer alan yaşamı gösteriyor sanki... Onları koruyor, göstermiyor kimseye, örtüyor üzerini... Yüzlerce kuş, hayvan ve bitki türünün, devasa ağaçların... Bir park olmuş burası; parkın yaşam suyu galiba Iguaçu; işte canavarın yuttuğu diğer canlılar da oradalar... Dünyanın en güzel renkli kelebekleri mi onlar?

Bir tarafı diğer ülkelerde kalmış gibi sanki, nereye gitse boş; herkes ona bakıyor, tüm gözler onun üzerinde çağıldayan suyunu izliyor... Ancak o tek bir ülkeyle değil diğerleriyle bir bütünlük kazanıyor... Hayat Iguazu’nun yarattığı, onun doğurduğu gibi yerlilerinin tek nefes aldığı, onlarla anlam kazandığı bir yer haline geliyor... Muhteşem, tek, mucizevi ve masalsı... Var mısınız bir yolculuğa, daha doğrusu maceraya?